canlarım, şu an yazı yazdığım laptop'ın ekranı öyle pis ki, mesela tam >burda< pazartesi günkü hapşuruğumun izleri halen duruyor.
çok sıcak çok, derler ya "gevur hamı gibi sıcak" aynen öyle. son baharı bekliyoruz dört gözlen.
neyse, işte böyle sıcak bir günde taksiyle uzun bir yolculuk yapmak durumun da kaldım. taksi nasıl hurda; yol boyunca her an dağılabilir diye elimi hep kapıda tuttum ki hemen atlayabileyim.
taksici de arabası gibi biraz garip bir adam. böyle duruşu, pelte konuşması filan.
ben de acayip sıkılıyorum. sıcak filan. yol da uzun. abiyi bir ateşleyeyim de muhabbet olsun dedim. hafiften; işte trafik kötüydü, bu yolların hali neydi, of manitalara bak filan derken bi yerden yakalayıp abinin motoru açtım.
böyle eski maceralar filan. eski arabasıyla ilgili hikayeler anlatıyor. işte; araba sanrufluymuş, televizyonluymuş, lastikler herzaman kokekola ile yıkanırmış. sonra manita maceraları, işte taksici abinin trafikte yaptığı efsanevi hareketler. 4 takla atıp tekerler üzerine düşüp yola devam etmeler filan. muhabbet acayip anlayacağınız.
şimdi abinin bütün maceralarında bahsettiği bu harika araba var ama yolculuk ettiğimiz araç tam hurda. ben tabi merak ettim sordum nerede bu araba diye.
işte canlarım, burası muhabbetin seyrinin değiştiği yer.
ben bu soruyu sordum ya; yolculuk boyunca suratının sağ yarısını görüp konuştuğum abi birden bana bir döndü, yemin ediyorum evden çıkmadan tuvalete girmemiş olsam orda gönül rahatlığıyla altıma sıçardım.
o an korkudan kendimi taksiden aşşağıya atmadığıma dua ediyorum.
abi meğersem o arabayla kötü bir kaza yapmış, yüzünün öteki yarısını da ciddi oranda deforme etmiş. bana birden dönünce bir anda yanımda freddy krueger belirdi sandım. ödüm bokuma karıştı.
aynen böyle işte canlarım, böyle acayip bir günü daha acısıyla tatlısıyla atlattık.